29 Şubat 2016 Pazartesi

akne sorunu olanlar

Akne sorunu yaşayanlar
Ergenlik çağına yeni girmiş, ya da bu çağın içerisinde olan genç bay ve bayanlarda kötü bir görünüm oluşturan yüz problemleri görünür. Genellikle aşırı derecede kızarık olan sivilceye benzeyen iltihaplara akne ismi verilmektedir.
Bay ya da bayan fark etmeksizin, cildi yağlı olan ve yaşının gereği hormonal değişiklik geçiren bireylerde bu durum sıklıkla görülür. Zaten halk arasında da bu hastalığa ergenlik sivilcesi denilir.
Aslında, insan cildinin biyolojik bazı bozukluklarına bağlı olarak derinin kıl köklerine, yağ bezlerine ya da ter bezlerine bazı mikrop ve de bakteriler yerleşir. Onlar için son dere uygun olan bu ortamda da üreyerek çok kısa bir sürede çoğalırlar. Böylece de ciltte, genellikle yüzde iltihaplı sivilce oluşmuş olur. Eğer sivilceleriniz toplu iğne başı kadar büyüklüğe ulaşabiliyorsa ve sıktığınız zaman içerisinden sarı bir sıvı çıkıyorsa bakteri sebepli, iltihaplı sivilceden söz edilebilir.

Akne ne kadar sürer?

Gençlerin neredeyse hepsinde, az ya da çok bulunan bu sivilceler ergenlik ile birlikte mutlaka ortaya çıkar ve ergenliğin bitmesi ile de kendiliğinden yok olur. Buna yaklaşık 20 ile 25 yaşları arasında denilebilir. Fakat ergenlik çağından çoktan çıkmış olan bireylerde hamilelik gibi hormon değişikliği yapan durumlarda sivilce tekrar görülür.
Akneler her ne olursa olsun parmak ile sıkılmamalıdır. Çünkü orası açık bir yara konumundadır ve kolaylıkla iltihap kaparak her şeyi daha da kötü bir hale getirir. Eğer kişi yoğun sivilcelere sahipse ve düzenli olarak doktor kontrolünden geçiyorsa, temizleyici ve de kurutucu merhemler kullanıyorsa endişelenecek herhangi bir durum yoktur. Fakat bir akne ile uzun süre boyunca ilgilenilmezse, yani akne orada çok uzun aylar boyu kalır da kurutulmaz ise yüzde derin bir ize sahip olabilir.
Yapılması gereken en iyi şey anti bakteriyel özelliğe sahip olan merhemler ile akne içerisindeki mikropları öldürerek kurutmaktır.

Dikkat bozukluğu olanlar

Dikkat bozukluğu nasıl anlaşılır?

Adından da tahmin edilebileceği gibi bu hastalık kendi dikkat eksikliği ve odaklanma problemleri ile belli ed,,er fakat oranları kişiden kişiye ve entellektüel seviyeye göre değişiklik gösterebilir.
Bazı dikkat bozukluğu olan hastalar kolaylıkla herhangi bir konu ya da işe odaklanabilir, fakat sorumlulukları ağır geldiğinde ya da işler biraz daha tekrara bindiğinde kolaylıkla sıkılır ve bırakırlar. Sürekli görevden göreve ve işten işe atlayan bu tarz kişilerin çalışabilmesi için kendi kendine odaklanma egzersizleri yapmalı ve çalışma alanı son derece sessiz olmalı.
Eğer dikkat bozukluğu hiperaktivite nedeniyle kaynaklanıyorsa, kişi her an ve zamanda hareket halinde olma eğilimindedir. Ciddi bir işle ya da dersle meşgul olduğu sırada ayaklarını yere sürtebilir veya bacaklarını sallayabilir. Daha çok çocuklarda görülen hiperaktivite kaynaklı bu dikkat bozukluğu olan bireyler sürekli olarak işten işe atlamak isterler ve genellikle aynı anda birçok iş yapma eğilimindedirler.
Yaşına ve psikolojik durumuna göre kişisel kontrol problemleri de yaşayabilen bu kişiler çoğu zaman aşırı duygusal ya da aşırı sinirli bir ruh halindedir.
Dikkat dağınıklığı belirtileri
Aşağıdaki 10 belirtiyi inceleyerek kendi dikkat bozukluğu tanınızı kolaylıkla koyabilirsiniz.
● Herhangi bir konuşmanın ortasında ortam ve konuşulanlardan kopmak.
● Tarifleri ve konuşmaları hatırlayamamak.
● Zayıf dinleme yeteneği.
● Çok kolay da olsa herhangi bir görevi bitirmekte zorluk.
● Özellikle okurken ya da birilerini dinlerken odaklanmada ve dikkat etmede zorluk.
● Araç kullanma sırasında dalmak ve şeritte kalmada güçlük çekmek
● Kronik geç kalma ve görevleri zamanında yerine getirememe
● Anahtar, cüzdan ya da telefon gibi objeleri yanlış yerlere koyma ve sürekli unutma.25
● Sanki birileri tarafından zorlanıyormuş gibi sürekli hareket halinde olma isteği.
● Öfke, sinir ya da neşe gibi duyguları kontrol altına almada aşırı zorluk.

Dikkat bozukluğu ile yaşamak

Eğer erken teşhis edilemez ise zamanla karakter halini alan bu hastalığı doğru yiyecekler ile beslenme, enerjiyi arttırabilmek için egzersiz yapma, düşük şekerli gıdalar tüketme gibi yollarla azaltmak ve hatta yok etmek mümkün olabilir.
Bununla beraber hastanın en az 7 ya da 8 saat gece uykusu uyuması şart denilebilir, çünkü vücudun kesinlikle gerekli enerjiyi toplaması ve çok daha fazla üreken hale gelmesi gerekir.
Ayrıca dikkat bozukluğu hastası zamanını daha iyi yönetebilmenin yollarını bulmalı, yerine getirmesi gereken görevleri olabildiğince zamanında yapmalıdır. Bununla birlikte elinden geldiğince gün içerisinde hareket etmeli ve sportif faaliyetlerde bulunmalıdır.
Ders ya da iş ortamını ne kadar kendisi için ilgi çekici yapabiliyorsa, odaklanması da o kadar kolay olacaktır. Örneğin çalışma masasında sevdiği objeleri bulundurabilir ya da çalışma odasını favori rengine boyayabilir.

27 Şubat 2016 Cumartesi

Kola için 13 Alternatif Kullanım Biçimi

Kola için 13 Alternatif Kullanım Biçimi

Kola tüm dünyada sudan sonra en çok tüketilen ikinci içecektir. Bir süredir kolanın sağlığa olumsuz etkileri hakkında uyarılıyoruz, çünkü içinde çok fazla şeker ve kısa veya uzun vadede vücuda zararlı olabilecek maddeler bulunduruyor.
Bu içeceğin tüketimi bir bardak içtikten sonra bile çeşitli metabolik değişiklikler yaratır. Uzun vadede obezite, diyabet, kemik problemleri, solunum yolu hastalıkları, sinir sistemi problemleri, erken yaşlanma ve daha bir çok sorun yaratır.Tüketmeyi sevdiğiniz bu içeceğin başka nasıl kullanıldığını biliyor musunuz? Bu makalede sizlere kolanın muhtemelen daha önce duymadığınız, sürpriz kullanım biçimlerinden bahsedeceğiz.
Tuvalet temizleyicisi
Tuvaletinizde lekeler mi var? Eğer öyleyse bir kaba biraz kola dökün, bir saat bekletin ve lekeleri çıkarın. Bunun gibi sıradan bir içecekle, yüzlerce temizleyicinin yapamadığını yapacaksınız.
Pas çıkarıcı
Metal eşyalarınız paslanıyorsa pası bir gece boyunca kolada tutarak çıkarabilirsiniz. Bir sonraki sabah kolayca temizleyip parlatabilirsiniz.
Yağ lekelerini çıkarın
Makine yağı lekelerini çıkarmak çok zordur ve bazen çamaşır deterjanlarıyla yapamazsınız. Bu sinir bozucu problemle başa çıkmak için yapmanız gereken çamaşır makinenize biraz kola eklemek ya da bunu lekeye uygulamak.
Saça yapışan sakızları çıkarın
Eğer saçınıza sakız yapıştıysa aşırıya kaçıp saçınızı kesmenize gerek yok. Etkilenmiş bölgeye biraz kola uygulayın, bir kaç dakika bekletin ve sakızı çıkaracaksınız.
Tencere ve tavaları temizleyin
Zamanla tencere ve tavalarınız çok kullanılmaktan kararır. Onları yeniden parlatmak için bu asitli içecekten biraz kullanın ve biraz bekletin. Kolanın içindeki kimyasallar lekelerin kaybolmasını sağlar.
Ekinler için pestisit
Coca Cola Hindistan’da ekinler için pestisit olarak kullanılıyor, böylece bazı hastalıklarla ekonomik ve etkin biçimde başa çıkılabiliyor.
Bozuk paraları temizleyin
Eğer bozuk para koleksiyonu yapıyorsanız, ve onları parlatmak istiyorsanız biraz kola içinde temizlenene kadar bekletin.

Mobilyalardan boya lekelerini çıkarın
Eğer mobilyalarınıza boya döküldüyse ve yeni görünmelerini istiyorsanız bir bezi kolaya batırın ve etkili bölgeyi temizleyin. Sonra yapışkan olmaması için suyla temizleyin.
Saç renginizi değiştirin
Saçınızda kullandığınız boya çok koyu geldiyse ve rengini biraz açmak istiyorsanız saçınıza biraz kola uygulayın. Bir saat bekletin. Saçınızı duruladığınız zaman farkı göreceksiniz.
Araba aküsünü temizleyin
Kola akülerde biriken aşınmayı temizlemeye yardımcı olabilir. Bunun için etkili bölgeye biraz spreyleyin ve metal fırçasıyla temizleyin.
Vidaları gevşetin
Sıkışmış bir vidayı gevşetmek için üzerine biraz kola dökün ve bir kaç dakika bekleyin. Sonra ne kadar kolay çıktığını göreceksiniz.
Kan lekelerini çıkarın
Kola, giysilerde, arabada veya evin herhangi bir yerindeki kan lekelerini kolayca çıkarabilir. Hatta, ilginç bir bilgi olacak ama, Amerika Birleşik Devletlerinde polis bir suç veya kaza sonrası asfalttan kan lekelerini çıkarmak için kullanıyor.
Yağın düşmanı
Kola her türlü yağ lekesini yer, halı mobilya, giysi, ocak, fırın veya başka eşyalardan temizleyebilir. Doğrudan lekeye uygulayın ve bir kaç dakika bekletin. Sonra suyla temizleyin.

Kemik suyunun yararları

Kemik suyunun birçok hastalığa şifa olduğunu biliyor musunuz?

İşte bilmediğiniz faydaları…
Kış aylarıyla birlikte nezle, grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklarda hızlı bir artış yaşandığına dikkat çeken uzmanlar, kemik suyunun vücudu zararlı mikroplara karşı koruyabileceğini belirtti.
İşte kemik suyunun duymadığınız faydaları…
Kemik suyunun faydaları
– Düzenli tüketimi hem uzun hem de sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralar.
– Kemiğin içinde yer alan ilik, vücudun bağışıklık sistemiyle birebir bağlantılı olan trombosit, eritrosit ve lökasit hücrelerinin üreyerek çoğalmasına katkı sağlar. Kemik ilikleri soğuğa karşı koruyucu olmasının yanında hastalık döneminin olduğundan daha kısa sürede atlatılmasını sağlar.
– Kelle paça çorbası kış aylarının favori içeceği özelliğini soğuğa karşı vücudu ısıtmasıyla kazanmıştır.
– Kemik suyu kemik gelişimine katkı sağlar. Boy uzamasını destekler.
– Kemikleri güçlendirmesinin yanında hasta olan kemikleri iyileştirme özelliğine de sahiptir. Örneğin herhangi bir nedenle kırılmış olan kemik ya da kemikler kemik suyuna yapılmış çorba sayesinde daha hızlı toparlanır ve iyileşme gösterir.
– Kemik suyu çorba, sadece bebek ve çocuk gelişiminde değil yaşlıların beslenmesinde de önemli yere sahiptir. Özellikle merdiven çıkamayan ya da yürürken dizlerinin güçsüzlüğünden şikayet eden yaşlıların dizlerine güç verir.

Daha sağlam basmalarına yardım eder. Yaşlı insanlarda diz sağlığında sorun olmasının temel nedeni belli bir yaştan sonra dizlerin içindeki sıvının kaybolması ve vücut tarafından tekrar üretilememesidir. İşte kemik suyu çorba, ihtiyaç duyulan bu sıvıyı dizlere verir. Bu sayede dizler, tam anlamıyla eskisi gibi olamasa da güçlenir.
– Kemik suyuna çorba hazırlarken bu çorbayı limonla desteklemek, çorbanın faydalarını kat be kat artırır.
Kemik suyu nasıl hazırlanır?
Malzemeler
1.5 kg. ilikli kemik
Karabiber
2 adet defne yaprağı
1 adet soğan
Su
Pet bardaklar
Yapılışı:
Kasaba kemikleri kırdırın. Kemikleri yıkayıp düdüklü tencereye koyun. Üzerine çıkacak kadar su ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynamaya başlayınca üzerine çıkan köpükleri alın. Soyulup ikiye bölünmüş kuru soğanı, karabiber ve defne yaprağını koyup kapağını kapatın. Kısık ateşte yaklaşık 2 saat pişirin. Et suyunu ocaktan alıp süzgeçten süzün. Ilıyınca pet bardaklara veya küçük kaplara paylaştırın. Soğuyunca dondurucuya yerleştirin.

KOAH NEDİR VE NASIL GELİŞİR?

KOAH NEDİR VE NASIL GELİŞİR ?

KOAH, "Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı" isminin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir hastalık ismidir.
KRONİK kelimesi uzun süredir devam eden anlamındadır.
OBSTRÜKTİF kelimesi tıkayıcı anlamındadır ve bu hastalıkta nefes borularının (bronşların) tıkandığını göstermek için kullanılır.
O halde KOAH’ı, “uzun süredir bronşlarda tıkanmaya neden olan bir hastalıktır” şeklinde tarif edebiliriz. Bu hastalığın en kötü yanı, bronşlarda oluşan tıkanmanın bir daha düzelmemesi ve tedavi olunmaz ise hastalığın sinsice ilerlemesidir.
Hastalığın en önemli nedeni SİGARA bağımlılığıdır.
KOAH yaklaşık olarak 20 yıl günde bir paket sigara içme sonrasında ortaya çıkar. Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda sigara içiliyorsa bu zaman daha da kısalır. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. KOAH teşhisi alan kişilerin büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok uzun süre sigara içmiş ve bırakmış kişilerdir. Hastalık sinsi ilerlediği için ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi şikayetleri önemsemedikleri için KOAH teşhisi konduğu zaman hastalar akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş olmaktadırlar.
Sigara içen her beş, altı kişiden birinde KOAH gelişmektedir. Ülkemizde 20 yaş üstündeki kişilerin en az yarısı sigara bağımlısıdır. Dolayısıyla bizim gibi sigara içme alışkanlığının çok yaygın olduğu ülkelerde KOAH önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde en iyimser tahmin ile 5 milyon KOAH’lı vardır. Fakat bu hastaların sadece az bir kısmı teşhis edilmektedir. Hastaların önemli bir sayısı hastalıklarının farkında olmayıp öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı gibi şikayetleri çok rahatsız edici olmadıkça doktora gitmemektedirler. Sigara bağımlısı olanların rahatsızlıklarında doktora gitmemelerinin önemli bir nedeni de sigarayı bırakmaları konusunda uyarı almaktan kaçmaktır.
Sigara dumanı ile nefes borularına ve hava keseciklerine zararlı gazlar ve maddeler dolar . Yıllar geçtikçe bu zararlı gazlar ve maddeler bronşların ve hava keseciklerinin yapısını bozmaya başlar. Bunun sonucunda bronşların hastalanmasıyla TIKAYICI BRONŞİT, hava keseciklerinin harabiyeti ve parçalanması ile AMFİZEM ortaya çıkar.
İşte KOAH adı altında bu iki hastalık yer almaktadır. Sigara içimi ile hem bronşlarda tıkayıcı bronşit hem de aynı zamanda amfizem gelişir. Akciğerlerde ortaya çıkan bu tıkanıklıklar ve bozulmalar sonucunda kana oksijen geçişi azalır ve vücudun oksijensiz kalması ile pek çok ciddi rahatsızlıklar doğar.
Oluşan bu bozuklukların tedavisi ve tamiri mümkün değildir. Akciğerler bu hastalık ile erkenden yaşlanır ve bozulur. Çünkü KOAH ilerleyici bir hastalıktır. KOAH başlayan bir hastada sigarayı bıraktıktan sonra bozuklukların tamamen ortadan kaybolması çok zordur. Ancak sigaranın bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar. Diğer yandan sigara bırakılmaz ise hastalık çok hızlı ilerler. KOAH için kullanılan ilaçlar sadece hastaların nefes darlığı şikayetlerini azaltmak için kullanılır. Bu ilaçların hastalığı ortadan kaldırmak veya ilerlemesini yavaşlatmak gibi bir etkileri yoktur. Bu nedenle KOAH tedavisinin temelini sigarayı bırakmak oluşturur.

26 Şubat 2016 Cuma

Kemik Erimesi önleyici besinler neler?

Kemik Erimesi önleyici besinler neler?

Hangi besinler kemik erimesini önler. Doğru bilinen yanlışlar, kemik erimesi kadınlarda 40 yaş üzerinden sonra hızlanmaktadır. Bu durumda kadınların bu besinleri daha fazla tüketmesi gerekecek. Kadınların ayrıca belirli yaştan sonra kalsiyum değerlerini ölçtürmeleri gerekmektedir.
Kalsiyum

Kemik erimesini tedavi etmek veya önlemek istiyorsanız, sizin için en önemli besin kalsiyum. Kemiklerin yapı taşının kalsiyum olduğunu biliyoruz ancak bu mineral kas hareketleri, sinir işlevleri ve bağışıklık sistemimizin devreye girmesi gibi durumlar için de çok önemlidir.

Eğer beslenme düzeniniz sağlıklı değilse veya dengesizse, bedeniniz kemiklerinizi bir enerji kaynağı olarak kullanabilir. Bu durum, bir iki günlüğüne olduğunda, kısa süre içinde sağlıklı alışkanlıklarınıza geri döneceğiniz zaman çok ciddi bir sorun değildir. Kemiklerinizden alınmış olanı yerine koymak için birazcık daha fazla kalsiyum tüketmeniz yeterli olacaktır. Ancak, beslenme düzeniniz çok sağlıksızsa, böyle bir denge kuramazsınız ve bedeniniz kemiklerinizden kalsiyum almaya devam eder. Bunun sonucu olarak osteoporoz ve etkileri ile karşı karşıya kalırsınız.
Kalsiyum oranı yüksek olan bazı yiyecekler: konserve sardalya, yumurta, kuru incir, portakal, nohut, midye, havuç, çam fıstığı, soğan, kalsiyum takviyeli tofu, az yağlı süt…
D vitamini
Kalsiyum önemli olsa da D vitamini olmadan kemik erimesiyle savaşmakta hiçbir işe yaramaz. D vitamini kalsiyumun, kemikler de dahil olmak üzere vücutta ihtiyaç duyulan yerlere dağıtılmasını sağlar. Yetişkinlerde D vitamini eksikliği, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu kalsiyumu kemiklerden almasına ve daha sonra kemiklerden alınan kalsiyumu yerine koyamamasına neden olur. Bu da kemik erimesine zemin hazırlayan durumlardan birisidir. somon, sardalya, güçlendirilmiş süt, soya sütü, güçlendirilmiş yoğurt, yumurta sarısı, mantar…

Magnezyum

Magnezyum bedenimizde pek çok işe yarar. Bunlardan bir tanesi kalsiyum emilimini kolaylaştırmaktır. Yapılan bazı bilimsel çalışmalar, düzenli magnezyum tüketiminin kemik yoğunluğunu arttırdığını, kemik erimesi ve çatlak riskini azalttığını göstermektedir. D vitamini ve kalsiyum içeren diyet takviyelerinin çoğu magnezyum da içerir. Bu tüketimini kolaylaştırsa da mide sorunlarına yol açabilir.Bu besinlerden bazılarını beslenme düzeninize eklemeniz yeterli olacaktır: balkabağı çekirdeği, ıspanak, horozibiği çiçeği, ayçiçeği çekirdeği, badem, beyaz patates, fasülyeler, yerfıstığı, yerfıstığı ezmesi, tam buğday ekmeği ve susam.
K vitamini

K vitamini sadece kemiklerde bulunan bir protein olan osteokalsin oluşumu için çok önemlidir. Yüksek oranda K vitamini alan kişilerin kemik erimesi veya çatlak riskinin çok daha az olduğu kanıtlanmıştır. Yeteri miktarda K vitamini almak çok önemlidir. Herhangi bir destek ürünü kullanmaya başlamadan mutlaka doktorunuza danışın.

K vitamini almanızı sağlayan besinler: ıspanak, kale, lahana, pazı, endivyen, hardal, marul, brokoli, maydanoz, Brüksel lahanası, roka, kuşkonmaz vb

25 Şubat 2016 Perşembe

Migren nedir?

Migren nedir? 

Migren; Ataklar halindeki şiddetli baş ağrısı olarak tanımlanır. Sadece baş ağrıması değil bulantı kusma, görme  ve duyma bozukluklarına da neden olabilir. 
Migren tek bir nedene bağlı olarak gelişmez, migreni tetikleyen yorgunluk stres ve hormonlar olabilir. 
Migreni tetikleyen besinler ise ; Peynir, çikolata,kırmızı şarap,asitli meyveler migreni tetikler fakat tek başına bunları tüketince migren olacaksınız diye bir şey yok. Bu besinler sadece bardağı taşıran son damla olabilir.
Migrenin tedavisi: karanlık bir odada  1 2 saat uzanmak iyi gelir. Migren atakları 8 saate kadar sürebilir. 
Migrenin nedenleri,
Migrenin beyin kimyasallarındaki değişimlerden dolayı kaynaklandığı düşünülür. Migren atağı sırasında özellikle serotonin adlı kimyasalın seviyelerinde düşme gözlemlenir. Serotonin düzeyinin azalması beynin bir bölümündeki damarlarda kasılmaya ve daralmaya neden olabilir. Hemen sonrasında damarlar genişler ve bu durumun baş ağrısına neden olduğu düşünülür. Serotonin seviyesindeki düşüşün nedeni ise tam olarak açıklanabilmiş değildir.
Bazı bilim adamlarına göre, hormon seviyelerindeki değişimlerle migren arasında sıkı bir bağ vardır. Bazı migren hastası kadınlar, regl döneminde ortaya çıkan migren ataklarından şikayetçidir. Kadınlar adet olmadan hemen önce, östrojen hormonu seviyelerinde düşüş gözlemlenir. İlk adet gününden 2 ya da 3 gün sonra atak ortaya çıkabilir.

Migreni Tetikleyen Başlıca Faktörler

  • Günlük rutinde değişiklikler – uyku düzeninin bozulması ya da uzun yolculuklar gibi günlük yaşantıdaki değişiklikler bazı kişilerde migreni tetikleyebilir. Hatta tatile çıkmak gibi, gönüllü olarak yapılan ve stresten uzak bir değişiklik bile migren atağına neden olabilir.
  • Hafta sonu – pek çok kişi migren ataklarına hafta sonunda yakalandığını belirtir. Bunun açıklaması da, hafta içi ile hafta sonu arasında gündelik rutin arasında büyük farklılıklar olması olabilir. Sabah kalkma saatinden, yemek saatlerine, tüketilen kahve miktarına kadar pek çok şey, özellikle çalışanlar için hafta sonu değişiklik gösterir.
  • Stres – migren ve stres yakından ilişkilidir. Kaygı, heyecan ve şok gibi etkenler migren atağına zemin hazırlayabilir. Yine de bazı migren hastaları, stresli dönemi atlattıktan sonra migren atağının ortaya çıktığını belirtir. Stresli bir haftadan sonra, hafta sonu vücut rahatlama fırsatı bulduğunda atak görülebilir.
  • Uyku – çok az ya da çok fazla uyumak; kişiden kişiye değişmekle birlikte ikisi de migren tetikleyici olabilir.
  • Kafein – aynı gün içerisinde çok fazla kahve, kola ya da çay tüketilmesi migreni tetikleyebilir. Kahve alışkanlığı olan kişilerde ise, kafeinin aniden kesilmesi atağa neden olabilir.
  • Kadınlarda hormonal değişimler – kadınlarda ergenlikle birlikte başlayan ve regl döneminde tetiklenen migren ataklarına sık rastlanır. Menopoz, migren hastaları için zor dönemlerden biridir.
  • Çevre – hava değişimi, yüksek nem oranı, yüksek irtifa, gürültülü ortam, keskin kokular, sigara dumanı ya da titrek ışıklar migren tetikleyici olabilir.
  • Bilgisayar ekranı – uzun saatler boyunca bilgisayar başında oturmak migrene zemin hazırlayabilir. Migren hastaları sık sık mola vermeli, parlamayı önleyen ekranlar kullanmalı ve iyi ışıklandırılmış bir ortamda çalışmalıdır. Ayrıca bilgisayar başında doğru oturmak da kasların gerilmemesi için önemlidir. Kas gerginliği ile migren de yakından ilişkilidir.
  • Beslenme– yetersiz beslenme, aç kalma, şekerli atıştırmalıklarla açlığı geçiştirme gibi durumlar migrenin bilinen tetikleyicileridir. Açken düşen kan şekerinin, şekerli bir yiyecekle aniden yükseltilmesi migrene zemin hazırlar. Bazı yiyeceklerde bulunan kimyasallar da migren atağına neden olabilir. Aspartamnitrat ve monosodyum glutamat en çok dile getirilen kimyasallardır. Yeterince su içmemenin ataklara neden olduğu kişiler de vardır.
  • Alkol ve peynir – şarapta bulunan tiramin maddesinin migrenle bağlantısı olduğu bilinmektedir. Aynı madde bazı peynir türlerinde de bulunur.
  • Fiziksel koşullar – kas gerginliği, sürekli öksürmek ya da baş yaralanmaları migreni tetikleyen fiziksel etkenler olarak bilinmektedir.
  • İlaçlar – uyku hapları, doğum kontrol hapları ya da bazı hormon tedavisi ilaçları migreni tetikleyebilir.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Burun estetiği hakkında herşey

Burun estetiği hakkında herşey

Burun estetiği hakkında herşey, burun herkesin dikkatini çeken bir organımızdır. Çünkü yüz yüze iletişimde kişilerin yüz ve çevresi dikkat çeker. Bu nedenler çoğu hastalar burnunda ki şekil bozukluğundan dolayı kendini mutsuz hissetmektedir. Bizde bununla ilgili yazalım istedik.
Burun estetiği olanların sadece fiziksel olarak değil nefes almada da zorlanma ve rahatsız olma durumları beraberinde gelmektedir.
Burun estetiği hem kbb hemde plastik cerrahi işlemidir. İki branşta çeşitli şekilde yapmaktadır. Ayrıntılar yazının içersinde..Burundaki estetik algımızı bozan şey kemik iskelete, kıkırdak yapılara ve cildimize yönelik problemler olabilir. Yaptığımız işlem bazen fazlalıkları almak, bazen başka yerlerden kıkırdak, dermiş gibi dokuları eklemek bazen de mevcut dokuyu şekillendirmedir. Bu dokuların şekil olark üç boyutlu özel bir dizaynı vardır. Bu dizayn üzerinde değişiklik yaparak şekillendirmeler yapmak özel teknikler gerektirir. Ayrıca ameliyat masasında elde edeceğiniz güzel bir görüntünün ileriki süreçte devam edebilmesi için de bir çok önlem alınmalıdır. Zira özellikle kıkırdak dokular üzerindeki perikondrium denilen zarları ve kendi elastikiyetleri nedeni ile eski şekillerine dönme istekleri vardır. Bu nedenlerden dolayı rinoplasti bilgi, beceri ve tecrübenin önem kazandığı bir ameliyat çeşididir. Aslında “komplikasyon sadece zaman meselesidir” ve tecrübe seviyeniz ne olur ise olsun rinoplasti herzaman size bir süpriz çıkartabilir. Kabul görmüş uluslararası yayınlarda risk ortalaması %10 olarak bildirilmektedir. Burada cerrahtan sıfır risk beklentisi yerine olabilecek tüm problemleri çözme becerisi beklemek, sizi yarı yolda bırakmayacağını bilmek önemlidir. Doğrusuda budur.
Aynaya baktınız (aslında uzun zamandır bakıyorsunuz) ve “zamanı geldi” dediniz, artık rinoplasti olmaya hazırsınız. Şimdi uzun bir soru cevap maratonu başlıyor sizin için. Bunlardan bazılarını yanıtlayayım.

Burun estetiği (rinoplasti) ameliyatını kim yapmalı? Bir plastik cerrah mı yoksa kulak burun boğaz uzmanı mı?

Burun estetiği ameliyatı için bir plastik cerrahına gitmeniz gerektiğini önerirsen bu sizin için şaşırtıcı olmayacaktır. O yüzden bu yargıya kendinizin varması için çok basit bir bilgi vereyim. Bir tıp kitabevine gidip KBB nin en büyük cilt kitabını masaya koyun onun yanına da estetik cerrahinin en ince kitabını. Estetik cerrahi kitabının burun estetiği ile ilgili bölümlerinin ,o dev KBB ciltlerinden çok daha fazla yer tuttuğunu göreceksiniz. O kitabevinde sadece burun estetiğine yönelik yazılmış en önemli eserleri sorduğunuzda yazarlarının plastik cerrahlar olduğu göreceksiniz. Peki bu çok mu önemli? Neyi gösterir bize? Bu sonuç gösteriyor ki estetik algı bir eğitimdir ve plastik cerrahinin doğal süreci içerisinde son derece önemli bir yer tutar. Bizler bir kanserli dokuyu çıkarırken bile sonrasında nasıl görünürü düşünürüz. KBB burun estetiği solunum mekanizmalarına odaklı bir eğitim alırlar. Eğitimleri bittikten sonraki ilgileri doğrultusunda rinoplastiyi öğrenmeye çalışırlar. Tam tersi olarak ta plastik cerrahlar da solunumu düzeltme amacı ile kendilerini yetiştirebilmektedirler. Elbette kötü sonuçları olan plastik cerrahların olması gibi, çok güzel rinoplasti yapan KBB uzmanlarının varlığı da inkar edilemez. Tehlikeli olanlar “ nefesini açmışken şurasını da biraz düzelteyim” diyenlerdir. Rinoplastiyi bu kadar basite indirgeyen cerrahtan korkmak lazım.

Kapalı rinoplasti mi, açık mı olmalıyım? Farkı nedir?

Açık rinoplasti kolumella denilen burun orta direği üzerinde yapılan bir kesi ile başlar ve burun derisini kıkırdak ve kemik üzerinden kaldırılması ile devam eden bir cerrahidir. Savunucuları “tüm yapıları görerek yapmak iyi sonuç verir” der. Cerrah popülasyonunun %95 i şu an açık rinoplasti yapmasına rağmen revizyon oranının neden bukadar yüksek olduğunu açıklayamaz bu savları.

Kapalı rinoplasti de de kesiler vardır, kesiler burun deliğinin içinde yer alır, bu yüzden görünmezler. Bu konuda yeterli eğitimi almayana zor gelir elbette. Çünkü dar alanda çalışılır. Ama bu hiçbirşey görmeden körlemesine yapılan sonuşları tanrıya havale edilmiş bir cerrahi değildir. Dokunduğumuz hemne her yapı açık rinoplastide ki kadar görülür. Burun ucu da buna dahildir. Acık rinoplastideki her manüplasyon kapalı rinoplastide de yapılabilir, hem de burunu açmadan. Şişlikler (özellikle burun ucundaki) kapalı rinoplastide daha hızlı kaybolmaktadır. Ve açık rinoplastide kolumella dikişlerini koyup kapatana kadar ne yaptığınızı kendiniz bile tam göremediğinizi düşünüyorum.
Genel bir değerlendirme ile açık rinoplasti yapan çok başarılı sayısız meslektaşımız var. Kapalı tekniğe hakim olmayan bir cerrah için uzaktan çok zor görünmesini de anlayabiliyorum. Ama tekniğe hakim olmayan bir cerrahın da size kapalı rinoplasti olmaz denilmesini de kabul etmiyorum. Yukarıda yazdıklarımdan anlaşılacağı üzeri kapalı rinoplastiye aşığım ben. Çok nadir birkaç durumda açık rinoplasti uygulamaktayım, bunun dışında rutinim kapalı rinoplastidir.

Burnum doğal olacak mı?

Hastaların en büyük endişesidir bu. Ve haklıdır. Kötü örneklerle hepimiz karşılaşıyoruz. 1980 lerde burnun kaydırak gibi oyulduğu bir dönem olmuş ve hastalar bunu beğenmiş. 1990 larda bu hastaların düzeltilmesi ile geçmiş ve sekonder rinoplasti ile ilgili bir çok çalışma yapılmış. Günümüzde tüm bilimsel toplantıların özünde ameliyat yapıldığı anlaşılmayan doğal görünümlü ve fonksiyon kaybı olmayan burunlar elde etmektir. Altını çizelim, günümüzde kimsenin hedefi delikleri otobüs farı gibi karşıdan görülen, kaydırak şeklindeki burunlar değildir. Rastladığımız örnekler belki teknik hatalardan yada doktorları ile iletişimsizlikten kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. Cerrahınızın sizin burnu ile ilgili düşüncesini en iyi anlayabilme yolu simülasyon çalışmalarıdır. Elbette burnunuzu bir bilgisayar ameliyat etmeyecek, bu çalışmalar ister kağıt üzerinde, ister yüzünüzün maskesi alınarak ister ise üç boyutlu görüntüleme ile çalışılsın sizin göreceğiniz şey cerrahınızın aklındaki güzel kavramıdır. Siz o çalışmayı beğenirseniz cerrahınızın estetik algısının iyi olduğunu düşünebilirsiniz. 

23 Şubat 2016 Salı

Hepatit nedir?

Hepatit nedir?

Hepatit karaciğer iltihaplaması sonucu etkilenmesine hepatit denir. Hepatit a,b,c,d,e diye 5 e ayrılır. Hepsinin bulaşma yolu farklı olduğu gibi belirtileri ve tedavileri de farklıdır. Hepatit hastalığı her geçen gün artmakta dünya da milyonlarca insanda bulunmaktadır. Hepatit bildirilmesi zorunlu hastalıklardan dır. Hepatit aşısı bazı hepatitlerde varken bazıları içinse hala aşısı bulunmamaktadır.
Ayrıntılar yazımızın içinde,

Hepatit A virüsü temel olarak dışkı ile bulaşmış maddelerin ağız yolu ile alınması ile bulaşır. Bu durum kötü hijyenik koşulların sonucu olarak özellikle gelişmekte olan ülkelerde su veya gıda kaynaklı salgınlara yol açar. Bazı durumlarda ise çiğ olarak yenen kabuklu deniz ürünleri hastalıktan sorumlu olabilir. Salgınların dışında kişiden kişiye bulaşma sonucu tek tek olgular da sık görülmektedir. Hepatit A enfeksiyonları çoğu zaman belirti oluşturmaz ve bu nedenle farkedilmeyebilir.
Hepatit B virüsü, Hepatit A kadar kolay bulaşmaz. Önemli bir bulaşma yolu kan ve kan ürünleridir. Ancak verilen kanların sıkı bir şekilde kontrol edilmesi sonucu bu bulaşma yolu gittikçe azalmaktadır. Diğer bulaşma yolları arasında uyuşturucu kullanan kişilerde aynı enjektörü kullanma, cinsel yolla bulaşma ve anneden bebeğe doğum sırasında bulaşmadır.Hepatit B virüsü, kronik sağlıklı taşıyıcı olan kişiler tarafından bulaştırılabilir. Pek çok olguda virüsün kaynağı tespit edilememektedir.
Hepatit C virüsü kan transfüzyonları sonrasında meydana gelen hepatit olgularının %80'inden sorumludur. Aynı enjektörü paylaşan uyuşturucu kullanıcıları arasında da sık olarak görülür. Cinsel yolla bulaşma olağan değildir. Hepatit C virüsü kronik hepatit, siroz ve karaciğer kanserine yol açabilir. Küçük bir oranda sağlıklı kişiler kronik taşıyıcı olabilir.
Hepatit D virüsü sadece Hepatit B virüsü taşıyan kişilerde görülür ve hepatit B enfeksiyonunu ağırlaştırır. İlaç bağımlıları artmış risk altındadır.
Hepatit E virüsü hepatit A'ya benzer şekilde salgınlara yol açar ve genellikle az gelişmiş ülkelerde görülür.
Akut viral hepatit, hepatit virüslerinden biri ile oluşan enfeksiyon sonucu oluşan karaciğer iltihabıdır, çoğu kişide hastalık ani başlar ve sadece birkaç hafta sürer.
Kronik hepatit, karaciğerin 6 aydan uzun süren iltihabıdır. Akut hepatitten daha az görülen, ancak yıllar boyu sürebilen bir hastalıktır. Genellikle belirti oluşturmaz ve ağır karaciğer hasarına yol açmaz. Ancak bazı durumlarda uzun süreli iltihap, karaciğerde hasara yol açar ve zamanla siroz ve karaciğer yetersizliği gelişebilir.

Dudak uçuklaması neden olur?

Dudak uçuklaması neden olur?

Dudak uçuklaması neden olur? Dudak uçuklamasına neden olan virüstür. Bu virüsün adı herpes simplex dir. Vücuda bu virüs girdikten sonra en yakın sinir düğümüne tutulur ve vücudun her direnci düştüğünde dudak uçuklaması meydana gelir. 
Dudak uçuklaması dudakta küçük bir çatlak yada içi sıvı dolu kabarcıklar oluşur. İlk 24 saatte kaşıntı acıma,gıdıklanma hissi olur. Daha sonra içi sıvı dolan kabarcıklar patlayarak yayılır ve acı verir 
Dudak uçuklaması bulaşıcı bir hastalıktır. Kişisel malzemelerle ve öpüşme ile uçuk bulaşır. Dünyada ki nüfusun yüzde 80 nin de görülür.
Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalarla ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Eğer uçuğa dokunulursa yüzün diğer bölümlerine, göze ve vücudun diğer bölgelerine (genital bölge gibi) de bulaştırılabilir. 

Dikkat ! Uçuk Bulaşıcıdır. 

Uçuk virüsü (Herpes simplex) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin "Sevgi dolu" öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Çoğunlukla farkedilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve dudaklar (gingivostomatit) enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyonlar şeklinde de görülebilir. Tıbbi yayınlar arasında uçuklu bir kişiden bulaşan virüs sonucu yeni doğan ölümlerine ait vakalar vardır. 
Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır. 

Uçukluyken kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır. Bayanlar makyajlarını temizlerken dikkat etmelidir. 

Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir, yakın temastan kaçınılmalıdır. 
Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir. 

Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk virüsü bulaştırılır, aynı zamanda uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur) 

Uçuk Neden Nükseder / Tekrarlar? 

Uçuğa neden olan Herpes simplex virüsü vücuda girip ilk enfeksiyonunu yaptıktan sonra o bölgeye yakın sinir düğümüne yerleşir ve uçuk oluşmasını tetikleyen faktörler devreye girene, yani vücudun zayıf düştüğü ana kadar orada kalır. 


Uçuk Oluşumunu Tetikleyen Faktörler Nelerdir? 

Stres 
Ateş, soğukalgınlığı, grip 
Aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar 
Hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi) 
Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk 
Dişe yapılan müdahaleler (diş çekimi dolgu vb.) 
Diğer enfeksiyonlar 
Aşırı alkol 



Uçuktan Nasıl Korunulur? 

Öncelikle uçuğun nüks etmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir. 
Strese bağlı olarak gelişiyor ise; stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek. 
Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve iyi uyumak. 
Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir. 
Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir. Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o noktaya kısa aralarla bir antiviral krem uygulamak gerekir. Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir. 


Eğer bağışıklık sisteminiz zayıfsa veya sıklıkla uçuk geçiriyorsanız doktorunuzla görüşerek antiviral tabletlerden koruyucu olarak yararlanılabilinir. 

Uçuktan uzak kalabilmek için sağlıklı beslenmek de önemli. Yapılan araştırmalar bazı yiyeceklerin uçuk oluşumunu azaltırken, bazılarının da uçuğun tekrarlanmasını kolaylaştırdığını göstermektedir. 

Araştırmacılar diyet yapanlarda uçuk virüsünün harekete geçmemesi için Lisin içeren besinleri almalarını, Arjinin içeren besin maddelerinden de uzak durmalarını önermektedirler. 

Bu amaçla diyetlerde Lisin içeren tavuk, patates, süt, bira mayası, fasulye ve balık besinleri alınmalı, Arjinin içeren çikolata, yer fıstığı, bira, üzüm, mısır gevreği gibi yiyeceklerden uzak kalınmalı.

22 Şubat 2016 Pazartesi

Denge problemi VERTİGO

Denge problemi VERTİGO

Vertigo hastalığı denge bozukluğu ve baş dönmesi problemidir. Vücudun denge merkezi iç kulaktır.İç kulaktaki denge kristallerinin yerinden oynaması sonucunda baş dönmesi olmaktadır. Başınızı aniden sağa sola yada aşağı yukarı hareketlerinde baş dönmesi gerçekleşir. 
Genelde bir dakikadan az sürer fakat gün içerisinde başın her hareketinde ortaya çıkmasından dolayı son derece rahatsız edici bir durumdur. Rahatsızlığın etkisi, hafif de olabilir; mide rahatsızlığı ve kusma yaratacak kadar şiddetli de seyredebilir. Hatta bazı durumlarda, dengenizi kaybetmeden ayakta durmakta ve yürümekte zorlanabilirsiniz. Vertigo,birkaç hafta içerisinde kendiliğinden geçebilir, bazen sürekli hale gelebilirken bazen de geçer ve sonra tekrar ortaya çıkabilir.” 

Vertigo’nun belirtileri

  • Etrafın döndüğünü ya da hareket ettiğini hissetmek (baş dönmesi)
  • Sersemlik
  • Bayılma hissi
  • Denge kaybı
  • Baş dönmesinden kaynaklanan bulanık görme
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Bu tedavide, baş hareketleriyle kanal içindeki partiküller yer çekimi yardımıyla kanal dışına iletilir. Basit tanımı ile ‘iç kulaktaki kristallerin mikro seviyede çıkığı’ olarak tanımlandığından yapılan manevralar ile çıkığın yerine oturtulması (repozisyon) amaçlanır. Bu tedaviden sonra, hastalara bir hafta süreyle aşırı fiziksel egzersizden ve ani baş hareketlerinden kaçınmaları ,yüksek yastıkla yatmaları önerilir.”

Apandisit olabilirsiniz!

Apandisit olabilirsiniz!

Apandisit hastalığı herkesin olma ihtimali olduğu ani bir hastalıktır. Ani dememizde ki neden her an ve herkes de olabilecek olan apandisin iltihaplanmasıdır.
Apandisit vücudumuzda nerede bulunur?

 İnce bağırsakla kalın bağırsağın birleştiği yerin alt tarafında kalan yedi santim uzunluktaki bağırsak parçası olan körbağırsağın apandis adı verilen 7-12 santimlik, içi boş çıkıntısının iltihaplanmasıdır. Apandisit bir bakteri iltihabıdır ve 10-30 yaşları arasında çok sık görülür. 

Apandisit hastalarının belirtileri;

Karın duvarında sertlik ve hassasiyet,
Göbek çevresinden başlayan ve karnın sağ alt bölgesine yayılan şiddetli ağrı,
Mide bulantısı ,kusma , ateş, kabızlık,  dik duramama  gibi belirtiler apandisit olduğunuzu ihtimalini arttırırken kesin tanı doktor muayenesi kan tahlili ve ultrason sonucunda kesinleşir.
Kesin tanı konduktan sonra tedavisi sadece cerrahi müdahaledir. Cerrahi işlemin gerçekleşmediği durumda apandisin enfekte olması ve bütünlüğünün bozulmasıyla karın içerisinin enfekte olması ve daha ciddi cerrahi operasyona neden olabilir.
Apandisitin öncesinde herhangi bir neden yoktur. Cinsiyet yaş ayrımı yapmaz. Konunun tedavisini genel cerrahi uzmanı yapar. Geciktirilmemesi gereken bir hastalıktır. 

21 Şubat 2016 Pazar

Horlama sorunu yaşayanlar

Horlama sorunu yaşayanlar

Horlama artık bir sağlık sorunu halini aldı. Konforlu rahat bir uyku almak için horlamamanızın olmaması gerekir. Sadece sizin değil çevrenizde ki insanlarında horlamadan rahatsız olduğunu duymussunuzdur. 
Horlama kişinin rahat nefes alamaması ve zorlanması sonucu uykuda çıkardığı sestir.Horlamanın nedenleri;
Genetik: Erkekler kadınlarınkine oranla daha dar bir boğaza sahiptirler ve bu nedenle horlamaya daha yatkındırlar. Dar bir boğaz, yarık bir damak, genişlemiş geniz eti, alt çenenin küçüklüğü gibi genelde kalıtsal aileden gelen fiziksel özellikler horlamaya eğilimi arttır. 

Geniz ve Sinüs Sorunları:
 Tıkalı nefes borusu horlamaya neden olacak şekilde nefes almakta güçlük ve boğazda hava boşluğu yaratır. 

Aşırı Kilolu ya da Şekilsiz Bir Vücuda Sahip Olmak: 
Şişkin dokular ve zayıf kas tonusu horlamayı tetikler. 

Alkol, Sigara ve İlaç Tedavisi: 
Alkol tüketimi, sigara ve belli ilaç tedavileri horlamaya neden olan kas gevşemelerini arttırır. 
Uyuma pozisyonu: sırt üstü  uyuma zor nefes almayı ve dilin geriye kaçarak horlamaya neden olur.

Horlamanın tedavisi;
Öncelikle hastanın sorunu ortaya konulur ve duruma göre müdahale yapılır. Öncelikle kilo vermek, Aşırı yorgunluk ve alkolden kaçınmak, güçlü bir kas yapısı için düzenli egzersiz yapmak, Yan yatmak gibi basit önlemler ile horlamayı önleyici yaşam tarzı değişiklikleri yapabilirsiniz. Cerrahi Tedavi; cerrahi yöntemlerle dokuların alınmasını ya da anormalliklerin düzeltilmesini sağlayarak nefes borusu genişletilir ve horlamaya neden olan titreşim durdurulmuş olur. Bademcik, geniz eti alınması, yumuşak damağın yukarıya asılması, küçük dilin küçültülmesi, burun kemik eğriliğinin düzeltilmesi, çenenin ve büyük dilin çeşitli yöntemlerle öne çekilmesi, dilin bir kısmının kesilmesi veya hacim küçültülmesidir. Günümüz tıp teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde; Ameliyat sonrası ağrı en az seviyededir, kısa sürede taburculuk sağlanmaktadır, iş kaybı yoktur, ağız mukozasına hasar verilmemektedir

Sabahları yorgun ve enerjisi olmayanlar?

Sabahları yorgun ve enerjisi olmayanlar?


Sabahları kalktığınızda yorgun ve enerjiniz bitik mi hissediyorsunuz?  Zeytinyağı ve limon suyuyla kendinizi zinde hissedin. Zeytinyağı ve limon karışımının yararları , damar problemi olanların kalbi korur, kabızlık ve yorgunluğu alır, ödem çözer,ağzınızdaki kötü koku ve bakterileri öldürür. İşte ayrıntılar;


Zeytinyağı ve limon detoksu!

Sabahları yorgun ve enerjisiz mi uyanıyorsunuz? Kalkmakta zorluk mu çekiyorsunuz? Zeytinyağı ve limon detoksu ile bu sorunlarınızı ortadan kaldırabilirsiniz.
Bir yemek kaşığı zeytinyağı ve limon alın ve sağlığınıza dikkat edin. Kötü kolesterolle başa çıkmamıza yardımcı olan esas yağ asitlerini sağlar; ayrıca vücudu toksinlerden temizlemek için harika bir yoldur.
Zeytinyağı ve limon detoksu
-Damarsal problemlere yardımcı olur
Bu maddelerin sırrı iltihap giderici olmalarında. Eğer düzenli kullanır ve her gün boş mideye alırsak, eklem ağrılarıyla savaşabiliriz. Gününüze bu altın sıvı ile başlamak sizin için çok iyi olacak.
-Kalbi korur
Daha önce bahsettiğimiz gibi zeytinyağı yağ asitleri açısından zengindir ve bunlar vücudumuzun kan dolaşımı ve aşırı kötü kolesterolden kurtulmak için gereklidir. Ayrıca muhteşem bir iltihap gidericidir ve limonla beraber kullanıldığında bize vitamin sağlar. Bu yüzden sadece sizin için önermiyoruz, çünkü küçükler de bir kaşık zeytinyağı ve bir kaç damla limondan faydalanabilir. Denemeye değer.
zeytinyagi-ve-limon

-Kabızlıkla savaşır
İdealdir. Eğer zeytinyağı ve limonu karıştırırsanız sindirim mukusunun gelişime yardımcı olur ve bu da karaciğerle safra kesesini aktive eder. Bu basit karışım bizi içeriden korur ve toksinlerden kurtulmamız için çok güçlü bir antioksidandır. Vücudu temizler ve ona bakım yapar. Tüm bunlar sindirimi canlandırır ve ihtiyacımız olmayan şeylerden kurtulmamıza yardımcı olur.
-Yorgunluğu ve şişkinliği geçirir…
Bu yorgunluk ve rahatsızlıkla savaşmak için özellikle sabahları saf zeytinyağı ve limondan iyisi yoktur. Herkesin vücudu farklı olduğu için bunları alıp nasıl hissetmeye başladığınızı takip etmelisiniz, genelde neredeyse her zaman iyi sonuçlar alınır.
Eğer uyandığınızda ağzınızda asidik bir tat hissediyorsanız bu karışımı uygulamak harika fikir olacak. Bazen kötü uyuduğumuz günler olur, sindirimimiz yavaşlar ve bazen başımız bile ağrır. Bu durumda vücut toksin doludur ve detoks yapmalıyız demektir. Bir kaşık saf zeytinyağı ve bir kaç damla limon suyu. Hemen kalktıktan sonra ve hatta duş alıp hazırlanmadan önce almalıyız. Yarım saat sonra her zamanki gibi kahvaltınızı edebilirsiniz. Ne kadar iyi hissetmeye başladığınızı fark edeceksiniz.

20 Şubat 2016 Cumartesi

Kas ağrısı neden olur?

Kas ağrısı neden olur?

Kas ağrısı tıp dilinde miyalji denir. Kas ağrıları vücudun her noktasında olabilir. Vücudumuzun hareketlerini sağlayan kaslarımızdır. Bu kaslar 2 ye ayrılır düz kaslar ve çizgili kaslardır. Kas ağrılarının nedeni stres ani hareketler sıcak soğuk tan etkilenmesi kaslarda tutulmalara kasılmalar ağrılara neden olabilir.
Kas ağrıları genellikle hareketli eklemler olan kol bacak gibi bölümlerde daha fazla görülmektedir.
Kas ağrıları, özellikle uzun bir süre ara verilip tekrar başlayan egzersizlerle birlikte ortaya çıkabilir. Kaslarda meydana gelen iltihap, ezilme gibi etkenler belirli kas bölgelerinde ya da kol ve bacaklarda şiddetli ağrıya sebep olabilirler. Ayrıca bu durum kasılma ve kramplara da yol açabilir. Kas ağrılarında, hassas olan bölgeyi tespit etmek zor olabilir. Fakat ağrılı olan kasın üzerine bastırmak suretiyle zaten hassas ve ağrılı olan kas kendini belli etmiş olur. Zaten ağrı daha çok kas kullanıldığı zaman atmakta, istirahat zamanlarında ise hafiflemektedir. Egzersize ara veren bir kişi birden ağır egzersiz yaparak kendini zorladığında çıkan kas ağrılarının önlenmesi için hafif bir egzersiz, masaj tavsiye edilebilir. Fakat dikkatli olunmadığı takdirde, ağrının günlerce devam etme ihtimali söz konusudur. Sürekli devam eden ve geçmeyen kemik ağrılarının ise, ciddi hastalıkların habercisi olması durumu bulunmaktadır. Çünkü sürekli devam eden kemik ağrılarının nedeni kemiklerde oluşan bir tümörün varlığı da olabileceği için bu tür ağrılarda ihmal etmeden doktora danışılması önem taşımaktadır. Kas ve kemik ağrılarının neden kaynaklandığına ancak bu şekilde ulaşılabilmektedir.
Kas ve kemikler, vücut sisteminin sağlıklı şekilde işlemesini sağlayan en önemli üyelerdendir. Dolayısıyla kas ve kemik ağrılarının özellikle uzun vadeli olmasından kaynaklanan rahatsız edici durumları meydana geldiğinde ihmal edilmemeli ve daha ciddi rahatsızlıkların ortaya çıkmaması için mutlaka tedbiri alınmalıdır.
Kas ağrısı çekenlerin yapması gerekenler;
  • Elektroterapi Uygulamaları (Tens, Ultrason Tedavisi, Enterfrensiyel Akımlar, Biofeedback, Hvgs),
  • Sıcaklık Ajanları,
  • Doku Masajı,
  • Klasik Masaj,
  • Germe Gevşeme Eğitimleri
  • Bölgesel Enjeksiyonlar,
  • Ozon Tedavisi,
  • Prp (Trombositten Zengin Plazma),
  • Nöralterapi,
  • Proloterapi,
  • Manipülasyon vb gibi